Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu’nda Karayolu Trafik Kanunu ile muhtelif kanunlarda değişiklik öngören teklif üzerine konuştu.
MHP Grubu adına söz alan Milletvekili Bülbül, 2918 sayılı Karayolu Trafik Kanununda Değişiklik yapılmasını esas alan maddelerle ilgili;
“23. Maddede; kanunun 68. Maddesinde yer alan “ışıklı veya yetkili kişilerin bulunmadığı geçit veya kavşaklarda, yayaların geçişlerinde araçların hız ve uzaklığını göz önünde bulundurma yükümlüğü” ortadan kaldırılmaktadır.
Malum olduğu üzere; yayalara trafikte öncelik vermek ve yayaların trafikte can güvenliğini temin etmek toplumların medeniyet seviyesini göstermesi açısından önem arz etmektedir.
Ülkemizde trafik kazalarında, taşıtlarda yaralanan veya ölen vatandaşlarımız kadar, yaya olarak trafik kazalarına karışarak yaralanan veya hayatını kaybeden vatandaşımız bulunmaktadır. Bu kayıplar her birimizin içini acıtmakta, her sene ortaya çıkan istatistiki veriler, yaşanan trafik kazalarını trafik terörü olarak adlandırmamıza neden olmaktadır.
Trafik kazalarının önlenmesinde toplumsal eğitim seviyesinin yükseltilmesi en önemli tedbir olarak kabul edilmektedir. Bununla birlikte, trafikte denetimlerin etkinliğinin arttırılması ve uygulanacak cezai yaptırımların caydırıcı olması da ayrıca önemli bir tedbirdir. Bu kapsamda yapılan değişiklikler yerindedir. Gerek 23. Madde de yapılan değişiklik, gerekse 25. Madde de yayalara ilk geçiş hakkının verilmesi ve buna ilişkin para cezasının artırılmasına dair değişiklik de isabetli olmuştur.
Yayaların karışmış olduğu trafik kazalarında, yayaların da kazaya sebebiyet verebileceği ve bu nedenle hukuki sorumluluklarının bulunacağı birçok yargı kararında ifade edilmektedir. Yargılamalarda kusur yüklendiği takdirde yayalar, yüklenen kusur oranında tazminat yükümlülükleriyle karşı karşıya kalmaktadırlar. Bu bendin yürürlükten kalkması ile birlikte yayaların kusurlu bulunduğu trafik kazalarına ilişkin tazminat davalarında ciddi bir azalma olacağı veya yayalara izafe edilen kusur oranlarında ciddi düşüşler yaşanacağı kanaatindeyiz.
Yine; trafikte yayalara ilk geçiş hakkının düzenlendiği 25. Maddede yapılan değişiklikle şehir içinde yayaların yaralanması ve ölümü ile neticelenen kazaların azalmasını beklemekteyiz. Bu maddenin ihlali halinde uygulanacak cezada artış yapılması, caydırıcılığın artması açısından yararlı bir değişiklik olacaktır.
Teklifin 24. Maddesinde; seyir halinde cep telefonu kullanan sürücüler için daha yüksek para cezasının ön görülmüş olması önemlidir. Zira, trafikte seyir halinde şoförlerin cep telefonu kullanmasının, alkollü araç kullanmaktan daha tehlikeli olduğuna dair araştırmalar kamuoyu tarafından yakinen bilinmektedir. Bizler de, her gün trafikte seyir halinde olan ve tehlikeli bir şekilde şerit değiştiren, anlamsız manevralar yapan araçların yanından geçerken baktığımızda, mutlaka şoförün elinde cep telefonu bulunduğunu görmekteyiz. Özellikle akıllı telefonların çok yaygınlaştığı günümüzde bu tehlike çok daha büyük oranda artmıştır. Bu
konuda denetimden sorumlu olan trafik polislerinin uygulamayı istisna gözetmeden yapmaları da ayrıca önem arz etmektedir.
Teklifin 26. Maddesinde; motorlu araç tescil belgesinde gösterilen maksadın dışında araçlarını kullananlar ile sürülmesine izin veren araç sahiplerine idari para cezasının uygulanması ve aracın 15 gün süre ile trafikten men edilmesi düzenlenmiştir.
Devamındaki fıkralarda; çalışma izni almadan veya alınan izinde belirtilen faaliyet konusu dışında veya alınan iznin belirtilen çalışma bölgesi veya güzergâh dışında belediye sınırları dâhilinde yolcu taşımanın yasak olduğu ifade edilmektedir. Bu kuralı ihlal edenlere, yüksek para cezası ile birlikte 15 ila 60 gün arasında trafikten men cezasının verileceği öngörülmektedir.
Genel olarak bakıldığında isabetli gördüğümüz bu değişiklikle belediye sınırları içerisinde yapılan yolcu taşımacılığı faaliyetlerinin daha düzenli hale getirilmesinin amaçlandığı açıktır. Gerçekten yolcu taşıma faaliyetlerinde özellikle personel ve öğrenci taşımacılığında hukuka aykırı olarak faaliyet gösteren yapılara fırsat verilmemesi açısından cezaların caydırıcı olması isabetli olmuştur.
Bununla birlikte uygulamadan kaynaklanan bazı problemlere de değinmek gerektiği kanaatindeyiz. Maddede belediye sınırları dâhilinde yapılan yolcu taşımacılığı ile alakalı olarak düzenlemeye yer verilirken karayolları taşıma kanunu ve yönetmeliği kapsamında gerçekleşen yolcu taşımacılığından hiçbir şekilde bahsedilmediğini görmekteyiz.
Türkiye’de yolcu taşımacılığına ilişkin mevzuatın uygulanmasında yaşanan karmaşıklığın acilen giderilmesi gerekmektedir. Büyükşehir belediye sınırları içinde yapılan yolcu taşımacılığını düzenleme yetkisine sahip UKOME’ler ile Karayolu Taşıma Mevzuatını uygulayan Ulaştırma Bölge Müdürlüklerinin yetki ve sorumluluk alanlarının netleştirilmesi ve uygulamada uyum içerisinde faaliyet göstermelerinin temin edilmesi gerekmektedir. Mevcut durumda; mevzuatın uygulanmasında ciddi karışıklıklar meydana gelmekte, yapılan yanlış uygulamalar, yolcu taşımacılığı sektöründe telafisi mümkün olmayacak zararlar ve mağduriyetler ortaya çıkarmaktadır.
Türkiye’de karayolu taşımacılığı ile ilgili mevzuatta norm ve standart birliğinin oluşması sağlanmalıdır. Buna ek olarak uygulayıcıların mevzuatla ilgili olarak yeterli bilgi donanımına sahip olmaları gerekmektedir. Örneğin; trafik polisleri yapmış oldukları denetimlerde yolcu taşıyan bir aracı durdurduğunda hangi kanuna veya hangi yönetmeliğe veya hangi UKOME kararına göre denetimini gerçekleştirecekleri konusunda tereddüt yaşamaktadır. Trafik polisleri bu konuda vermiş oldukları idari para cezaları ve trafikten men kararları nedeniyle yeri geldiğinde şahsen sorumlu dahi olabilmektedir. Verilen yanlış kararlar, yapılan hatalı uygulamalar, yargıya taşındığında yargı tarafından verilen iptal kararları ile durum daha da içinden çıkılamaz hale gelmektedir. Karayolu ile yapılan taşımacılığın hayati önem taşıdığı Türkiye’de bu faaliyetlerin gerek mevzuat, gerekse uygulamada daha düzenli hale getirilmesi acil bir ihtiyaçtır” ifadelerini kullandı.
Bülbül, teklifin 27. Maddesi ile ilgili olarak ise; “Uzman jandarma personelinin astsubaylığa geçişinde öngörülen yaşın 35 yaş olarak değil, 45 yaş olarak belirlenmesinin daha adil bir çözüm olacağı kanaatindeyiz. Genel kolluk kapsamında olan polisler, komiser yardımcılığına 45 yaşına kadar başvurabilmekteyse, uzman jandarmalar da astsubaylığa geçiş için 45 yaşına kadar başvuru yapabilmelidirler” dedi.
Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçların takibinde, faillere daha kolay ulaşılmasını temin etmek maksadıyla, suçun ortaya çıkarılmasını veya delillerin ele geçirilmesini ya da suç faillerinin yakalanabilmesine yardımcı olanlara veya yerlerini yahut kimliklerini bildirenlere, para ödülü verilebilmesini öngören teklifi de destekleyen Bülbül, “Ödülün verilmesi ve ödül miktarının belirlenmesinin usul ve esasların İçişleri Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle belirleneceği ayrıca düzenlenmiştir.
Buna göre ödül mutlak değildir, usul ve esaslar yönetmelikle belirlenecek, ödülün verilip verilmemesi yetkili merciin uygun bulması ile söz konusu olacaktır.
Terörle mücadelede büyük bedeller ödeyen ancak bir an olsun kararlılığından ödün vermemiş olan Türk Milletini, acze düşürmek ve Türkiye Cumhuriyeti Devletini ortadan kaldırmak için hain emeller besleyenlerin bu faaliyetlerini önlemek hepimizin ortak sorumluluğudur. Allah korusun herhangi bir saldırı meydana geldiğinde de bunun sorumlularını hukuk önünde hesap vermesini temin etmek için dünyanın her ülkesinde uygulanmakta olan ödül sisteminin ülkemizde de etkin bir şekilde uygulanmasını temin etmek gerekmektedir. Bu açıdan yapılan değişiklik doğrudur ve yerindedir” diye konuştu.
Bülbül, Kaçakçılıkla Mücadele kapsamında el koyma ikramiyesinin kapsamının genişletilmesini ön gören düzenlemeyle ilgili ise “İfade ettiğimiz gibi kaçakçılıkla mücadele eden unsurların motivasyonunun yüksek olması, bu unsurlara yönelecek hukuk ve ahlak dışı tekliflerin etkisizleştirilmesi açısından el koyma ikramiyesinin önemi büyüktür. Teklif edilen düzenlemede soruşturma ve operasyon sürecinin tüm aşamalarında yer alan ancak bizzat ve fiilen el koyma işleminde yer almayan personelin de ödül kapsamına alınması memnuniyet vericidir” dedi.
“Çakmak gazı ve benzerlerinin uyuşturucu madde kapsamına alınması önemli bir değişikliktir” diyen Bülbül, “Zira gençliğimiz çok farklı, adını sanını bilmediğimiz uyuşturucu maddeler ile zehirlenmektedir. Bunların bir kısmı ciddi paralar karşılığında temin edilebildiği gibi bir kısmı da sokakta çakmak gazı gibi çok kolay bir şekilde ve çok ucuza temin edilebilmektedir. Madde metnine çakmak gazı ve benzeri ifadesi konulmakla, çakmak gazının dışında bunun türevi niteliğinde olan diğer maddelerin de kapsam içerisine alınması uyuşturucuyla mücadelede etkinliğin artırılmasına katkı sağlayacaktır” ifadesini kullandı.
Konuşmasında yabancılara, yabancı kimlik numarası verilmesi hakkındaki düzenlemeyi de değerlendiren Bülbül, şunları söyledi: Yabancıların kamu kurumlarında yabancıların işlem yapmasının kolaylaştırılmasının amaçlandığı teklifin gerekçesinde ifade edilmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti dünyada hiçbir ülkenin üstesinden gelemeyeceği kadar büyük ölçekte mülteci akını ile karşı karşıyadır. Türkiye’nin mevcut durumda 4 milyon civarında mülteciyi misafir ettiği, mültecilerin insan onuruna yakışır şekilde yaşayabilmeleri için son
rakamlarla 33 milyar dolar civarında harcama yaptığı düşünüldüğünde, bu durumun sürdürülebilir olmadığı er ya da geç misafir ettiğimiz kardeşlerimizin kendi yurtlarına geri dönmelerinin temin edilmesi gerektiği tartışmasızdır. Bu düşüncemizi ifade ederken, Türkiye’de yaşamakta olan yabancı ülke vatandaşlarının ve mültecilerin kamu hizmetlerinden kolaylıkla faydalanmasının sağlanmasına karşı çıkmanın da uygun bir tavır olmayacağını düşünmekteyiz. Bizler tarihin her döneminde mazlumun, ezilenin ve hor görülenin yanında olmuş olan Türk milletinin evlatlarıyız. Bunu yaparken Türk milleti ne din ayrımı gözetmiştir, ne ırk ne de mezhep. Bundan sonrada aynı tavrımızı kararlılıkla sürdürecek ve dünyaya adaletin ve merhametin ne demek olduğunu göstereceğiz.”
MHP Milletvekili Bülbül, Hakkâri ili sınırları içerisinde bulunan Derecik beldesinin Derecik ilçesine dönüşmesi ve aynı adla burada belediye kurulması tekiliyle ilgili de, “Teklif gerekçesinde ayrıntılı bir şekilde ifade edildiği üzere, özellikle güvenlik mülahazaları ile ekonomik ve sosyal ihtiyaçlar göz önünde bulundurularak Derecik ilçesinin kurulması uygun olacak, terörle mücadelede etkinlik sağlanırken, sağlık ve belediye imkânlarının gelmesiyle bölgede bulunan yaklaşık 20 bin vatandaşımız daha uygun şartlarda hayatlarına devam edebileceklerdir” dedi.